Connect with us

DİKKAT ÇEKEN

Sahabeye hakaret eden CHP’li danışman hakkında suç duyurusu…

Son Guncelleme:

CHP Genel Merkezi danışmanlarından Mücahit Avcı, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda Hz. Muhammed’in en yakınındaki isimlerden Mus’ab bin Umeyr’e hakaret etti.

Avcı, aldığı tepkiler sonrası paylaşımını silse de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal’ın da aralarında bulunduğu bir grup avukat hakkında şikayetçi oldu.

CHP’nin genel merkez danışmanlarından Mücahit Avcı, AK Parti Gençlik Kolları’nın hazırladığı bir video üzerinden Hz. Muhammed’in bayraktarı olan, İslam’ın ilk şehitlerinden sahabe Mus’ab Bin Umeyr’e yönelik haddini aşan ithamlarda bulundu.

Tweetinde “Mus’ab bin Umeyr bu dönemde yaşasa şüphesiz AK Parti Gençlik Kolları ya da ihale takipçisi olurdu” ifadesini kullanan Avcı, gelen tepkilerin ardından paylaşımını kaldırdı.

Superhaber’in haberine göre, o sözlere kayıtsız kalmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Mustafa Doğan İnal’ın da aralarında bulunduğu bir grup avukat, Avcı hakkında şikayetçi oldu.

Savcılığa verilen dilekçede Avcı hakkında “TCK’nın 125 ve devamı maddesi olan 125/4 maddesinde hükmü olan “ALENEN HAKARET” suçunu, TCK’nın 130. maddesinde bulunan “KİŞİNİN HATIRASIA HAKARET” ve TCK’nin 216. maddesinde hükmü bulunan “HALKI KİN VE DÜŞMANLIĞA TAHRİK VEYA AŞAĞILAMA” suçunu işlediği sabittir” denildi. ÇİRKİN VE HADSİZ SALDIRI Dilekçede, “Şüpheli İslam dinine mensup olduğu ve Müslüman olarak yaşadığı bir ülkede Müslümanlığın en kutsal değerlerinden olan sahabelerimizin valığına ve İslam inancına yönelik gerçekleştirilmiş mezkur hakaret ve iftira kabul edilemez, çirkin ve hadsiz saldırıdır.” ifadesi yer aldı.

MUSAB BİN UMEYR KİMDİR?

Hz. Peygamber tarafından Birinci Akabe Biatı’ndan sonra İslâm’ı tebliğ için Medine’ye gönderilen sahâbî.

Ebû Abdillâh (Ebû Muhammed) Mus‘ab b. Umeyr b. Hâşim el-Kureşî el-Abderî (ö. 3/625)

Kureyş’in ana kollarından, Câhiliye devrinde sidâne ve hicâbe görevleriyle kabilenin sancaktarlığını yürüten Benî Abdüddâr’a mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İlk müminlerden biriydi; ancak Resûl-i Ekrem’in peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden onun yanına bir süre gizlice gidip geldi ve namazlarını da gizli kıldı. Durumu öğrenilince hayatında zor bir dönem başladı. Babası ve annesi onu müslüman olduğu için hapsettiler ve yolundan dönmesi için çeşitli baskılar yaptılar, fakat dininden vazgeçiremediler. Mus‘ab, peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Bir süre sonra Mekke ileri gelenlerinden bazılarının İslâm’a girdiği yolunda yanlış bir haber duyulunca otuz sekiz kişiyle birlikte geri döndü ve Birinci Akabe Biatı’na kadar (621) Mekke’de kaldı. Bu tarihte Resûl-i Ekrem, Medineliler’in isteğiyle onu İslâm tarihinin ilk muallimi olarak görevlendirdi; bu sebeple Medine’ye ilk hicret eden sahâbî olarak da kabul edilir. Es‘ad b. Zürâre’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli bir çalışma yürüten Mus‘ab, Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması, Kur’ân-ı Kerîm’den o zamana kadar inmiş âyetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Üseyd b. Hudayr ve Sa‘d b. Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin ihtida etmesini sağladı; Medine’de Es‘ad b. Zürâre ile birlikte cuma ve vakit namazlarını kıldırdı. 622 yılının hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Resûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak onun takdirini kazandı. Medine’ye hicretin başlangıcı olan İkinci Akabe Biatı’nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli görev yapan Mus‘ab üç ay daha Mekke’de kalıp geri döndü.

Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onu muhacirlerden Sa‘d b. Ebû Vakkās, ensardan Ebû Eyyûb el-Ensârî ile kardeş yaptı ve kabilesinin geleneğine uyarak Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da bütün müslümanların sancağını onun taşımasına izin verdi. Uhud Gazvesi’nde Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmayıp sancaktarlık görevini yerine getiren Mus‘ab, Resûl-i Ekrem’i yaralayan İbn Kamîe’nin kılıç darbeleriyle her iki eli de kesilince sancağı kollarıyla göğsüne bastırarak dik tutmaya çalışırken yine onun mızrağıyla şehid düştü. Savaştan sonra şehidler defnedilirken Hz. Peygamber, yoksul bir kıyafet içindeki Mus‘ab’ı yanındakilere göstererek onun bir zamanlar en güzel elbiseleri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, fakat Allah ve resulünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Ardından, “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da -şehidliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde -sözlerini- değiştirmemişlerdir” meâlindeki âyeti (el-Ahzâb 33/23) okudu. Sahâbîler, daha sonraki dönemlerde bolluk ve refah içinde yaşadıkları zamanlarda daima Mus‘ab’ı anmışlardır. Bunlardan Habbâb b. Eret, Mekke’den Medine’ye dünyevî menfaatler için değil Allah rızâsı için hicret ettiklerini, fakat Allah Teâlâ’nın kendilerine dünya nimetlerini de verdiğini, Mus‘ab b. Umeyr gibi arkadaşlarının bu nimetlerden hiçbir şey tatmadan âhirete intikal ettiklerini belirttikten sonra Uhud’da şehid olduğu gün onu saracak bir kefen bulamadıklarını, bedenini hırkasıyla örtmeye çalıştıklarında başına çekince ayaklarının, ayaklarına çekince başının açıldığını, sonunda başını örttüklerini, ayaklarının üstüne de kokulu bir ot demeti koyduklarını söylemiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 27, “Meġāzî”, 17, 26; Müslim, “Cenâʾiz”, 44). Mus‘abü’l-hayr diye de anılan Mus‘ab, ümmü’l-mü’minîn Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşi Hamne ile evli olduğu için Hz. Peygamber’in bacanağı idi. (Kaynak: İslam Ansiklopedisi)

Kopyalamayı desteklemiyor...